bursa escort bayan görükle bayan escort

bursa escort görükle escort

perabet giris adresi canli casino perabet 1xbet bahis kacak iddaa alanya escort bayan antalya escort bodrum escort seks hikayeleri sex hikayeleri seks hikayesi izmit escort porno izle

görükle escort escort bayan elit bayan escort escort kızlar bursa vip bayan eskort escort bayanlar escort

istanbul escort
Bugun...


Raşit Yılmaz

facebook-paylas
CEHALET Mİ, İHANET Mİ?
Tarih: 14-03-2024 11:54:00 Güncelleme: 14-03-2024 11:54:00


İnsanlık tarihini inceleyin.
Mesela 50 bin yıl öncesine gidin.
Bütün canlılar gibi, insan denilen yaratık için sadece 2 ihtiyaç vardı.
İhtiyaçlardan biri karnını doyuracak yiyecek, diğeri barınacak bir yer.
Sonra insanlık, aklını kullanarak gelişmeye başladı.
Kültür, sanat, eğitim, bilim, teknoloji, sağlık, günlük gazete, kitap, seyahat, takım elbise, ev, araba gibi unsurlar insanın olmazsa olmazları arasında yerini aldı.
Aradan 50 bin yıl geçti, rejimler kuruldu, yönetim şekilleri oluştu.
Bazı toplumlar 50 bin yıl öncesine takılıp kaldılar.
Başlarındaki kralın, padişahın ya da diktatörün kulu veya tebası olarak yaşamayı tercih ettiler, yemediler baştakine yedirdiler, içmediler baştakine içirdiler.
Ayrıcalıklı bir sınıfın oluşmasını övünçle izleyip, o ayrıcalıklı sınıfı omuzlarında taşımayı onur bildiler. O ayrıcalıklı sınıfta o toplumlara cehaleti zerk ederek tahakkümünü mutlak hale getirdi.
Sonra, Dinler çıktı ortaya.
Bir çok toplum katmanı, dini çıkarları ve kişisel ikbali için kullanan uyanık tiplere tapınmaya başladı adeta.
Bu dünyadan umudunu kesenler ile yönetenlerce beyinlerine cehalet tümörü zerk edilenler,  öbür dünyada bu din tüccarlarının kendilerine cennet vaat ettiğine inandılar, öyle sandılar.
Orta Çağda, bu günün modern toplumları ticarethanelere dönüştürülen kiliselerden medet umdu.
Cenet'ten manzaralı parseller pazarladı kiliseler.
Kurulan, din maskeli engizisyonlar, bilim adamlarını, düşünürleri diri diri yaktırdılar.
Ta ki, İncil, Tevrat ve Zebur o toplumların anladıkları dilde basılıp, insanlar onu okumaya başlayıncaya kadar.
Baktılar ki, o din tüccarlarının dediklerinin hiç biri inandıkları kutsal kitaplarda yer almıyor.
Kilisenin tahakkümüne son verip, din ve devlet işlerini birbirinden ayırdılar, Demokratik yapılanmalara gittiler, hesap veren yöneticileri görev başına getirdiler, bilimi, sanatı en değerli konuma oturttular ve bu günün gıptayla izlediğimiz ülkeleri, toplumları oldular.
Bir de son din, hak din vardır.
Kur-an’ı Kerim bu dinin anayasasıdır.
İslami seçen toplumlarda Arapça konuşanlar, bu kutsal kitapta yazılanları anlıyor, anlıyor da yanlış anlıyor.
Bizim gibi toplumlarda, Kur-an’ın ne yazdığını anlayamayalım diye özel bir çaba ortaya konuluyor.
Siz de diyeceksiniz ki, tefsir var, tefsir oku.
Bunu diyene ben de sorarım, hangisini?
Onlarca çeviri, onlarca farklı yorum.
Kur-an’ı olduğu gibi tercüme eden, içine hurafe katmayanların başına neler geldiğini de biliyorsunuz, görüyorsunuz.
Diyanetimiz bile 22 ayrı dile çevirdiği Kur-an’ı Kerimi bir tek Türkçeye çevirmiyor, anlarız diye.
Durum böyle olunca, tarikat, cemaat adı altında köşe başlarını tutan Dinbazlar, Din alıp satıyor. Hurafeleri ambalajlayıp bize pazarlıyor, Emevi İnancını dayatıyorlar.
Kur-an Kurslarında Din eğitimi adı altında Arap Alfebesi öğretiliyor, çocukların beyinlerine anlamadıkları Arapça zerk ediliyor sadece.
Ama biliyor musunuz, aslında konumuz bu değil.
Bu iktidarın 21 yıllık icraatlarının sonucu tam 50 bin yıl geriye nasıl gittiğimizi hatırlatmak için yazdım bütün bunları.
Zira, bu iktidarın çarpık ekonomik uygulamaları sonucu Türk Milleti’nin yüzde 80’i sadece yiyecek ve barınma ihtiyacını karşılar düzeye geldi. 
Hatta onları bile karşılayamayacak düzeye.
Eskiden insanlar mağaralarda yaşardı, şimdi çuvalla para verip kiraladığımız tabutluklarda yaşıyoruz.
Son deprem felaketi bunu göstermedi mi bize.
Yani unuttuk Cumhuriyetle birlikte geldiğimiz noktayı.
Mesela, yılda 15 gün, Cennet Ülkemde bir tatil beldesinde yılın yorgunluğunu atmayı unuttuk.
Çocuklarla birlikte arabaya atlayıp sıla-i rahim yapmayı unuttuk.
Haftada bir de olsa, ailece dışarıda yemek yemeyi unuttuk.
Ayda bir sinemaya, tiyatroya gitmeyi ya da.
Günlük gazeteler 1-1,5 milyon traj yapardı. Sabah fırından mis gibi sıcak ekmek, yanında mürekkep kokulu gazete alınır ve girerdi evimizde.
Hele kitap, hele kitap lüks ihtiyaçlar listesinin en başında artık.
“Emekli olunca alacağım ikramiye ile bir ev bir de araba alacağım” derlerdi babalarımız.
Şimdi emekli ikramiyesi bir yıllık ev kirası bile etmiyor.
Halk Ekmek kuyruklarında ve hesaplı bir kiralık ev bulmak için emlakçı kapılarında geçiyor ömrümüz.
Kan kokuyor güzel ülkemin her noktası artık.
Engizisyon döneminde olduğu gibi, bilim diyen, fikir diyen, özgürlük diyen, düşünce diyenler hainlik damgası ile yaftalanıyor.
Oysa, Cennet gibi bir ülkemiz var.
Prof. Dr. Celal Şengör’ün dediği gibi;
“Abartmıyorum, altın zümrüt içinde yaşayan bir millet olmalıydık. Tohumu taşa atsan, taş filizlenir. Yirmiden fazla maden var İncil’deki 7 kilisenin 7’si de burada. Nuh’un gemisinin indiği topraklar. Mezopotamya’nın yanı, Göbeklitepe! Hitit, Bizans, Selçuklu tarihi fışkırıyor. Yetmezse 3 tarafı deniz ve turizm! Kar, yağmur, güneş nem hepsi var. Cahil ve fakir kalman imkansızken halkın yarısı açlık sınırında. 
Sebep? 
İki sebebi olmalı: 
1) Cehalet 
2) İhanet”



Bu yazı 34 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI